PROUST YAŞAMINIZI NASIL DEĞİŞTİREBİLİR
Yazar adı: Alein De Botton
Çeviren: Banu Tellioğlu
Basımevi: Sel, 2007
Türü: Araştırma
ISBN: 975-570-096-X
Sıra No: AVRU 068
Birinin düşüncelerinin bilgece olup olmadığını tartmak için en iyi yol, o kişinin zihinsel ya da fiziksel sağlık durumunu dikkatle gözden geçirmektir. Eğer dile getirilen düşünceler dikkate değer düşüncelerse, bu düşüncelerin yararını sözü söyleyen kişinin kendisi zaten görmüştür. Bu gerçek, yalnızca yazarın yapıtıyla değil, aynı zamanda hayatıyla ilgilenmemizi haklı kılar mı?
Ondokuzuncu yüzyılın saygın eleştirmenlerinden Sainte Beuve, bu soruyu kesinlikle olumluyordu:
İnsan, bir yazar hakkında kendine bir sürü soru sormadan, bu soruları, kendi kendine, fısıltıyla yanıtlamadan, onu tam olarak kavradığından emin olamaz. Kendimize sorduğumuz sorular onun yazdıklarıyla pek ilgili olmayabilir: Din konusunda neler düşünüyordu? Doğa manzaraları onu nasıl etkiliyordu? Kadınlarla ve parayla olan ilişkisinde nasıl davranıyordu? Zengin miydi, yoksa fakir mi? Her gün neler yerdi, neler yapardı? Erdemli ve zayıf yönleri nelerdi? Bu sorulara verilen yanıtlardan hiçbiri konuyla ilintisiz değildir.
{mosimage}Konuyla ilintisiz olsalar bile, yanıtların bize ilginç geleceği kesin. Yapıtları ne kadar başarılı, ne kadar bilgece yazılmış olursa olsun, galiba sanatçıların çoğunun yaşamı, hemen her zaman, alışılmadık derecede aykırı; karışıklıklarla, üzüntülerle, aptallıklarla dolu.
Bu, Saint-Beuve’ün tezini, Proust’un niçin kabul etmediğini, yazarın hayatının değil, kitaplarının önemli olduğunu niçin bu kadar ısrarla savunduğunu açıklıyor. Proust’a göre, asıl önemli olanı değerlendirebilmek için yazarın hayatına değil, kitaplarına önem vermek gerekir. (“Bazı yazarların kişilikleri, kitaplarından çok daha üstündür çünkü kitapları kitap değildir.”) Balzac aksi, Stendhal konuşma özürlü, Baudelaire takıntılı olabilir; ama bu gerçekler, yaratıcılarının kişisel kusurlarından hiç iz taşımayan yapıtlara yaklaşımımızı niçin etkilesin?
Bu iddia ne kadar ikna edici olursa olsun, Proust’un konu üzerinde niçin bu kadar ısrarla durduğunu anlamak pek zor değil. Mantıklı, iyi kurulmuş, genelde berrak ve neredeyse bilgece yazılmış yapıtlar vermiş olsa da, yaşamı boyunca çektiği fiziksel ve ruhsal acılar şaşılacak kadar çoktu. Bazılarının, hayata Proust’un yaklaştığı gibi yaklaşmak istemesi anlaşılır ama aklı başında olan hiç kimse onun yaşadığı hayatı yaşamak için en ufak bir istek duymazdı.
Onun bu kadar acı çekmiş olması, bizde nasıl şüphe uyandırmasın? Böylesine zor ve benzersiz bir yaşam sürecek bu adamın, bu kadar çok şey bilmesi, bize söyleyecek bu kadar çok ve değerli şey bulabilmesi mümkün mü? Ortaya çıkardığı şeyler, Sainte-Beuve’ün verdiği tariften bu kadar farklı değerlendirilebilir mi?
Hayat gerçekten zor bir sınavdı. Proust’un yaşadığı ruhsal sorunlar yeterince fazlaydı: