KARANLIĞIN AYAK SESLERİ – KADİRİLİK

Yazar adı: İsmet Zeki Eyuboğlu
Basımevi: Cumhuriyet, 1999
Türü: Araştırma
ISBN: –

Sıra No: TAR 135

Türkiye’nin Çıkmazları :
Türkiye, Selçuklu Devleti’nin dağılmasından, bütün beyliklerin Osmanlı yönetimi altında birleştirilmesinden beri, biri doğudan, öteki Güney’den gelen iki İslam etkisiyle karşı karşıya gelmiştir.Doğudan İran, güneyden İslam,bu devleti hep sorunlarla yüz yüze getirmiş, iç bütünlüğünü kurmasını engellerle önlemeye çalışmıştır.Güney’den gelen İslamın bütünlüğe kavuştuğu, o çağlardaki uygarlığı bütünüyle sindirdiği, özümsediği söylenemez.İslamın doğduğu coğrafyanın özellikleri, doğal yapısı biliniyor. Üstelik,bu doğuş yerinin kuzeyinde ortaya çıkan Sümer, Asur,Babil uygarlıklarının ‘miras’ına konabilecek bir yapıda da değildi. Tevrat’ın getirdiği eski Mısır – Fenike – İbrani kökenli inançlar, Hammurabi yasalarının yüzeysel yaygınlığı yavaş yavaş toplumsal koşullar niteliğine bürününce, ortam büsbütün değişti.İslam öncesi Arabistan’ı bu yükü çekemezdi,yaşama koşulları çölün doğal yapısına uygundu,başka türlü olamazdı.Oysa İran çok eski, özgün bir uygarlığın “mirasçısı” durumundaydı. Toplumsal değişmeler bile bu eski uygarlık verilerinin yönlendirdiği doğrultuda,çizdiği uzun çizgi üzerindeydi.İran, dıştan gelen uygarlık, düşünce ürünlerini kolaylıkla kendi ürettikleriyle yoğuruyor, karıştırıyor, yeniden biçimlendiriyordu.Buna karşın İslamın elinde yalnızca Tanrısal buyrukları, yönlendirmeleri içeren Kuran vardı.Bu kutsal kitap, verimsiz, kurak topraklar üzerinde yaşayan bir topluluğun gereksinimlerine göreydi, arkasında büyük,etkin, kapsamlı bir uygarlık yoktu.Bu kınanacak, küçümsenecek bir durum değildi, doğanın koşullarına göre biçimlenmiş bir yaşam alanıydı.Ìslam ilk dönemlerinde kılıç gücüyle başarılı oldu, bütün çevreyi egemenliği altına aldı,Doğuda Çin – Hind, batıda İspanya içerlerine dayandı.Ancak kılıcın gücü, karşısında kalemi, kolun sindirici ağırlığı düşünce odaklarını buldu, yapacağı tek iş, Tanrısal bildirilerin ışığı altında kendinden öncekileri geçersiz saymak, yasaklamaktı.Bunda da uzun sayılacak bir süre başarılı oldu.Ancak inancın etkisi bilimin karşısında gerilemeye başladı.İran, eski Zerdüşt inançlarına dayalı, kendine özgü bir İslam yaratmakta gecikmedi. Çin bu etkilerden uzak kaldı,Batı ise beklenmedik bir bilimsel gelişim süreci başlattı. Ortaçağ’da eski Yunan’ı – Roma’yı İslamdan öğrendi, bu öğrenme de geniş kapsamlı bir yaratı ataklığına dönüşemedi.İyi, üretken aydınlar yetiştirdi, ancak bunları yorumlama dışında,geleceğe yönelik uzun soluklu bir çaba gösteremedi.Öte yandan Anadolu’ya yerleşmeye başlayınca bambaşka bir bilimsel ortamla karşılaştı. Anadolu ilkçağı Yunan’ın, Roma’nın kaynağıydı, bu kaynak ortaçağ’dan sonra Batı uygarlığının besleyici odağına dönüştü. İslam bu dönüşüm karşısında da, kutsal kitabının dışına çıkmaya, bilime bilimle yanıt vermeye yanaşmadı.Kılıçla sağladığı başarılarının çok uzun süreceğini sandı, işte ilk sarsıcı yanılmak böyle başladı. Üç yüz yıl boyunca ele geçirdiği yabancı topraklan,tarih sürecinde, çok kısa sayılabilecek bir zaman diliminde yitirdi, İspanya’dan sürüldü.

Twitter Digg Delicious Stumbleupon Technorati Facebook