CİHAT BURAK RETROSPEKTİFİ
Ressam adı: Cihat Burak
Basımevi: İstanbul Modern, 2008
Türü: Katalog
ISBN: 978-975-6167-21-2
Sıra No: KTLG 024
İstanbul Modern Sanat Müzesi, modern Türk resminin sıradışı ustası, toplumsal ve kültürel tarihimizin eşsiz yorumcusu Cihat Burak’ın yaşamını ve sanatını yansıtan bir sergi düzenliyor. Küratörlüğünü Levent Çalıkoğlu’nun üstlendiği “Cihat Burak Retrospektifi”, çok yönlü sanatçının 50 yıllık sanatsal üretimini bir araya getirecek. Sergide Cihat Burak’ın resim, seramik ve baskı teknikleriyle gerçekleştirdiği yaklaşık 220 yapıtı yer alacak, sanatçının farklı konu başlıkları altında bir araya getirilen çalışmaları dönemsel bir akış eşliğinde sunulacak. Sergide ayrıca Ara Güler’in çektiği 23 Cihat Burak fotoğrafı yer alacak. 13 Aralık 2007’de İstanbul Modern Sanat Müzesi Süreli Sergiler Salonu’nda açılacak olan sergi 23 Mart 2008’de sona erecek.
Mimar, ressam ve öykü yazarı Cihat Burak, Osmanlı-Türk toplumunun gerek mekânsal gerekse sosyal özelliklerini özümseyerek, yaşam serüvenine paralel biçimde Cumhuriyet Dönemi Türk insanını tüm yönleri ile yansıtır. Cihat Burak, çizgi ile düşünen, çizginin olasılıklarını tuval, kâğıt, seramik, metal plaka gibi farklı yüzeylerde deneyen ve araştıran bir sanatçı. Eskinin tadını yeniden yaratan, halk sanatıyla Osmanlı sanatının öğelerini, Batılı bir yöntemle bağdaştırıp sunan bir resim ustası olan Cihat Burak’ın sanatında, gelenekle evrensellik, imgelem ile gerçeklik iç içedir.
Sıradışı kişiliğiyle tanınan Cihat Burak, sanatı, hayatın yansıması olarak görür. Yaşadığı hayatın bir görüntüsünü yakalamayı amaçlar. Resimlerine hayaller, hatta şiirler, düşler karışır; gerçeküstü öğeleri, olağanüstü bir kara mizahla birleştirerek çok özgün bir resim dili yaratır. Figürleri, gerçekleştirdiği döneme ve toplumsal yaşama ilişkin analizlerini ironik bir dokuyla sunar. Toplumsal eleştiriyi, inceden inceye iğneleyerek grotesk bir kurguyla yapar. Çalışmaları bellek, düş gücü, hiciv ve fantastiğin bileşimidir. Zengin düş ve gözlem gücüyle son derece kişisel, ironik üslubuyla, masalsı ve nüktedan bir dünya sunar.
Cihat Burak`ın resimlerinde, öykülerinde ve seramiklerinde öne çıkan düşgücü, içinde otobiyografik izler de barındırır. Fantastik öğeler ise bir anlamda çevresindeki çirkinliklerden kaçmak için sığındığı düşler âlemidir. Günlük yaşam içinde insanı, içinde bulunduğu toplumu ve değerlerini hicvederek sorgulayan resimlerinde; eleştirel, fantastik ve ayrıntıcı yorumuyla çağdaş Türk resmine farklı bir renk katar.
Yapıtlarında, ince alay ve eleştiriyle, insan ilişkilerinin ve çevrenin yozlaştırılmasına, eğitim sisteminin çarpıklıklarına, hızlı kentleşmeye, kültürel değerlerin bozguna uğramasına, gelişemeden modernleşmeye çalışan topluma kızgınlığı, başkaldırısı ağır basar. Cihat Burak’ın resimleri ve öyküleri birer fantezi değil, kaynağını gerçeklikten alan; ama düş gücüyle bu gerçekliği aşan olağanüstü yapıtlardır. Gerçekle fantastik unsurlar iç içedir. Öykülerinin en gerçeküstü olanlarında bile bir yaşanmışlık vardır. Özellikle çocukluğunda ucundan yakaladığı özgün kimliğini yitirmemiş İstanbul, insani değerlerin yok oluşu, açgözlü rant çevrelerinin değiştirdiği yaşam tarzları, hızla çirkinleşen ve kirlenen çevre ve buna ayak uydurmak için uğraşan insanlar hem öykülerinin hem de resimlerinin kahramanlarını oluşturur.
Cihat Burak, eski metinlere, tarihi belgelere ve anılara, ilginç kişilerin biyografilerine, özellikle “Evliya Çelebi Seyahatnamesi” gibi düş gücüyle gözlemlerin kaynaştığı edebi türlere meraklıdır. Sanatçı aynı zamanda mimar olduğu için binaları ve mekânları ayrıntılı ve titiz biçimde izleyiciye sunarken, minyatür sanatına yaklaşır. Beton ve taş yığını kentlere, bürokrasinin soğuk ve öldürücü kuruluğuna başkaldıran Cihat Burak, resimlerinde hayvanların sıkça yer alması konusunda, “Hayvanları işliyorum, çünkü yapmacıkları yok, hepsi oldukları gibi…” der.
Nüktedanlık, bıyık altından gülümseme, keskin bir zekâ bileme eylemi, Cihat Burak’ın sanatında inceden inceye imgeselleşir. Bir konturun içine yerleştirilebilecek her türlü nesne ve canlıya bir çizgisellik kazandırır. Sanatçının, çizgi ile kurduğu dünyasının ana motifleri; envai çeşit canlılar, gerçeküstü bir dünyanın düşsel kahramanları, cinler, periler, bir evi ayakta tutan tüm imgeler, mimarlık sanatının anıtsal ve gizemli formları, başka ülkelerin hikâyelerine sinen ayrıntılar, içki masasının üzerindeki nesnelerdir.
Cihat Burak için, dünya, sözlü bir atlas, görsel bir coğrafya kitabıdır
Küratör Levent Çalıkoğlu, Cihat Burak’ın sanatının metinler ve disiplinlerarası bir kaynaktan beslendiğini vurguluyor: “Dünya, sözlü bir atlas, görsel bir coğrafya kitabıdır onun için. Bakar, okur, dinler, notlar alır, biriktirdiklerinden kuşku duyar, dünyayı bir toplumbilimci gibi sebep ve sonuçları üzerinden inceden inceye analiz eder. Sadece izlediklerini değil, gördüklerinin dünyaya yayılmış tüm damarlarını ve akrabalarını bulur, birbirine teyeller. Çalışmalarındaki zengin anlatım dilinin kaynağı budur. Var olan düz bilgi, diğer bilgilerin içerisinden süzülür, daha sonra kendi başına büyük bir imge oluşturur. Sanat ve ona ait olduğu düşünülen her türlü görselliği, hayat ve gündelik olanla ilişkilendirir, hayal gücünün sonsuz derinliklerine daldırarak yeni ve kendine has bir bakış kazandırır. Dünya tekrar tekrar okunmaya açık bir kitaptır, yılmaz, yorulmaz, kendisini görünüş ve anlam dünyasına adar, biriktirdiği her şeyi bir nakkaş gibi yüzeylere istif eder.”
Cihat Burak’ın acelesi olmayan, dünyanın seyir trafiğinin tersine seyahat eden bir zaman gezgini olduğunu belirten Levent Çalıkoğlu, sanatçının “Siyah Kalem, Matrakçı Nasuh, Evliya Çelebi gibi sadece kendisi olduğu halde kalabalığın dış sesine büründüğünü, bazen kamusal bir vicdan olduğunu, bazen de gözümüzün önünde olanı başka bir dilde söylediği için şaşırtıcı bir gerçekliğin sözcülüğünü” üstlendiği görüşünü dile getiriyor.
Cihat Burak’ın, çizginin olasılıklarını tuval, kâğıt, seramik, metal plaka gibi farklı yüzeylerde deneyen ve araştıran bir sanatçı olduğunu aktaran Çalıkoğlu, sanatının özgünlüğünü, her türlü ifade biçimi özgüvenle kabullenip bir anlatım dili bulmasından kaynaklandığını söylüyor: “Düşüncesinde billurlaşan her şeyi çizgi üzerinden aktaran, bunu yaparken de çizginin akademik dışı tüm olasılıklarına göz kırpan bir dil geliştirir. Bu dil halk sanatının nakışsal süsleme geleneğine, hayal dünyasının tetikleyebileceği anlık patlamalara, bir vitrin veya bir gazete sayfasında kullanılan tipografik yazı karakterlerine yer verebilir. Büyük bir istif düzeni içerisinde iç içe ördüğü kompozisyonlarda anlatımını destekleyebilecek her türlü ifade dilini ve çizgi yapısını kullanabilir. Akademik sanatın hiyerarşik bir düzende sınıflandırdığı tüm ifade olanaklarını kendine özgü bir teknik hünerle birbirine bağlar.”