ATEŞE KONUŞ, KÜLE AĞLA
Yazar adı: Fadıl Öztürk
Basımevi: Zed Yayın, 2003
Türü: Deneme
ISBN: 975-7026-85-9
Sıra No: TDEN 045
İnsan ateşi hangi itici güçle elde etti? Daha çok hangi gereksinimle baş vurdu ona? Önce soğuktan korunmak ve yaban hayvanlarının saldırısından kurtulmak için başvurdu ona. Ateşi, “aletlerin aleti” ve “silahların silahı” olarak kullandı. Julius Lippert ateşin insanlık tarihinde; “Biri teknik, öbürü toplumsal” diyerek ateşin iki yönünü ortaya korken ardından da; “ah doğanın eşsiz parçası, sana yok edici mi yoksa yaratıcı mı demeli” diye soruyor.
İkisine de doğru demek lazım.
Ama ateşe konuş, küle ağla işte…
Ana klan dizgelerinden günümüze ulaşan söylencelerde, hem yaratmış hem de yok etmişti ateş.
Tarihte birazda ateşi ele geçirmekle insan, insan olmuştu.
Mitolojide ateşin saklanması korunması oradan oraya taşınması kadınlara aitti. Kadınlar bir iş, bir uğraş sonucu bulmuşlardı ateşi. Erkekler çalmış, vurmuş, kırmış zorla ele geçirmişti onu.
Kadın anaydı ve ateş mitolojide kadının parmak ve tırnak uçlarındaydı. Nart mitolojilerinde tanrıça Adiyuf parmaklarıyla aydınlatmıştı gece karanlıkta sefere çıkan eşinin yolunu.
Seri yerlilerinin dilinde “km-kaak” hem kadın hem ateş anlamında kullanılmaktadır. Yine bu gün Dersim Dımıli dilinde kadın, ana ve ateş yani; Kle, Klam, Kalampo (ana, ateş, alev) aynı anlamda kullanılmaktadır. Meksika ata sözü “kadından iyi alev yoktur” der. Kadın, ateş, ışık ve alev aynı anlamda kullanılmıştır. Ve kadınlar ateşi, bir uğraşla elde etmişlerdir. Yeni Gine’de iki sopayı birbirine sürterek ateş çıkartma işlemine “ana ateş doğuruyor” denilir. Yeni Gine dilinde yatay sopaya ana ve kadın, dikey sopaya çocuk ve ateş adı verilmiştir. Ayrıca kadın, ateş ve sözle üçlü bir bağ kurulmuştur. Ananın dille, sözle bir bağı vardır. Anadil bağı. Dili güzelleştiren ve kavratan anadır, kadındır. Sözle anlatılan, ana dildir. Başlangıçta sözü, dili ve ateşi geliştiren kadındı. Sonra ateşin denetimi erkeklere geçti. Ve Nart mitoloji kahramanı Sosrukua devlerden, Eski Yunan mitoloji kahramanı Promete tanrılardan çaldı ateşi. İkisi de erkekti ve onlar tarihte, zorla ya da çalarak ele almışlardı denetimini ateşin.
Ateş, insan yaşamına bir yenilikle girdi ve o yeninin kültürü, bilincin ve direnişin ifadesi oldu. Bilincin ve kişiliğin derinleşmesine döndü. Yetkinleşen ve derinleşen bilinç, kapılarını insana açtı. İnsan köklü bir direniş geleneğini ateşle kazandı. İlk büyük devrimi ateşle elde etti insan. O yarının yeni kültürü oldu. Yeni kültür köklüydü. Uzak geçmişinde dayanabileceğimiz kadın tanrıçalar olan Adiyuf, Seteney, İndra, Hassa ile erkek tanrılar ve kahramanlar olan Sosrukua, Promete, Demirci Tlepş ve Demirci Kawa gibi örnek alabileceğimiz kişilikler var.
Ama coğrafyanın bu kültürünün külleri, korları örtmüştü. Bu gün korları örten küllerin ve ezilenlerin, tarihinin en bilinçli, en iyimser kültürüne sahibiz yinede.
O yüzden Ateşe konuş, küle ağla işte…
Ve içimizde yeni bir kültür devrimine ihtiyacımız var. O kolektif olandır. Kolektif olmayan içimizdeki “ben”dir. “Ben” yalandır. Yalan “ben” Kimliksizdir ikisi de. Öyleyse o yenidir. Yeni de yalan, yalanda yeni yoktur. Ateş yeninin kültürüdür.
Ateşi elde edenler içindeki “ben” çatışmalarından çıkıp toplumsal olana yönelmiş, yaşadığı coğrafyada alt-üst olmuştular.
Tüm ünlü kişilikler alt-üst oluşlarla doğmuştu.
Onlar ateşin tarihini bilince çıkartmış sanata dönüştürmüşlerdi. Sanata çanak ve çömlekle, çanak ve çömleğe de ateşle başlamışlardı. Tarihte büyük yapıtlara damgasını vuran büyük sanatçılar bu büyük alt-üst oluşlarla doğmuşlardı.
Lenerdo da Vinci, Albert Dürer, Voltaire, Rousseau, Diderot, Pikasso ve daha niceleri…
Hepsi birer düşün ve eylem insanlarıydılar.
Lenerdo da Vinci, çağının en önemli ressamı, matematikçisi ve mühendisiydi. Voltaire, Rousseau, Diderot, Albert Dürer gibi tarihsel kişilikler, sanatçı, yazar, filozof, heykeltıraş, mimar ve gravürcü gibi ünlü kimliklerdi.
Picasso’da, önemli bir yazar, şair, heykeltıraş, seramikçi, grafikçi, ressamdı. Sanatın her alanında ölümsüz olanlara imza atmıştı. Picasso’ya göre “sanat bir tür ayaklanmadır”. Var olan düzene karşı insanin özgürleşmesidir. Picasso’ya göre yine sanat “bir yıkma ve yaratma edimidir.”
Ateş yaktığı için yıktı ve yok etti. Bundan dolayı; Julius Lippert “ah doğanın eşsiz parçası sana yok edici mi yoksa yaratıcı mı “ demeli demişti. Ve;
“Ey ateş, ey aydınlık ve ışık!
Nasılda güçlendi seninle insanlık!”
Öyleyse;
Ateşe konuş küle ağla…